27 Ocak 2012 Cuma

TEZER ÖZLÜ KAVİMİ (Tezer Özlü Sempozyumu'ndan Bir Kesit…)



    Tezer Özlü deyince akla ilk gelen: Samimiyet.
   Tezer Özlü’nün capcanlı, incelikli ve sade yazını onu kültleştirerek bugüne getiriyor. Onun, özdenetimi bir yana bırakarak sora sora, araya araya kendini var kılması ve varoluşunu onca kuşatılmışlığın içinden damıtma çabası özgür ve özgün bir edebiyat yaratmasına neden olmuş.
   Kadir Has Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü Türk Dili Dersi Koordinatörlüğü tarafından 20-21 Ekim 2011’de düzenlenen Tezer Özlü Konferansı’nın  açılış konuşmasında Hasan Bülent Kahraman, Özlü’nün Türk edebiyatında pek görülmeyen bir tutumla yaşantısı ve kendinden yola çıkarak yazmasının farklı bir yol olduğunu yaşantının onun edebiyatının belkemiğini oluşturduğunu belirtti. Yeraltı edebiyatına, minör edebiyata vurgu yaptı ve iyi edebiyatın ölmediğini, Sade’nin, Kafka’nın tesadüfen değil, iyi oldukları için bugüne kaldığını, aynı durumun Tezer Özlü için de sözkonusu olduğunu dile getirdi.     
   Bence konuşmasının en vurucu yanı Tezer Özlü’nün edebiyatındaki özgünlüğü, özeni “aykırı bir dilin, olmayan bir dilin içinden yazılmış olması”na bağlamasıydı. Bu “henüz olmayan dili yaratan yazar imgesi” ile yaratıcılığın izini sürmek, kendi üslubunu yaratma yolunda kendini adım adım takip eden her yazarın hedeflemek zorunda olduğu bir mit. İyi yazarların unutulmamasını “Kaderin iyi edebiyata boyun eğmesi,” olarak nitelendirmesi de  silinmeyecek bir iz.

 (Tezer Özlü Konferansı’nı düzenleyen akademisyenlerle)

   İlk oturumda, bugünlerde Oğuz Atay üzerine yapılan sempozyumda yapılan konuşmaları derlediği kitabı Korkuyu Beklerken Gelenler’i yayınlanan Hilmi Tezgör, Tezer Özlü’yü bir Alman yazarla, pek de bilmediğimiz Unica Zürn ile karşılaştırdı. Hayatları, yorumları, izlekleri ve simgeleri birbirine yakın bu yazarların hayatlarında da örtüşen pek çok nokta olduğuna dikkati çekmesi ilgi çekiciydi. Unica Zürn’e, yazdıklarına ve resimlerine de merak duyduk. Tezgör, “Tezer Özlü Almanya’ya gittiği yıllarda Zürn’ü okumuş olabilir mi,” sorusunu dile getirdi.
 
   Aradan bir süre geçti ve biri mikrofonu aldı, bir bakıma rüyadan uyandırdı.
  Tezer Özlü’nün kız kardeşi Sezer Duru… “Ben onun her şeyini bilirim, ne okuduğunu da… Bahsettiğiniz yazarı tanımıyordu.”
   O anda bir sessizlik…  Salonda mı, içimde mi? Bilemiyorum.
   Peki, bana es verdiren neydi?
   Yaşamayan bir yazardan söz ederken onun anlattığı ve bir yazın macerasına konu ettiği hayatını öyle içinize alıyorsunuz ki kardeşini görmek kendi masalını anlatan yazar imgesini bir anda gerçeğe dönüştürüyor. Masal prensesinin kardeşi yanınızda. İlginç; doğaüstüne inanmak gibi…
   Kendi rüyasını yaratmış, yaşamış, yazmış Özlü’nün başkalarınca yaratılan kabuslarına tanık olduğunuz sarsıcı satırları hatırlayıveriyorsunuz… Çarpıcı bir an…
   Lal Dayıoğlu’nun dikkat çektiği, yazarın duvar, balkon imgeleri, yolculuk metinleri, Karin Karakaşlı’nın Özlü’nün bıraktığı yerde okunan “yazdıran” bir yazar olduğu yorumu, Çimen Günay Erkol’un militer baba imgesi ve sosyolojik çözümlemeyle Özlü’nün edebiyatına yorum getirmesi izlediğim bölümlerde tatmin edici içeriklerdi.
     İlk oturumun sonunda Seyhan S. Endres’in sözleri izlediğim tüm oturumlar için geçerliydi: “Şanslı bir oturumdu.”
 Şanslı bir sempozyumdu.

   Tezer Özlü’nün hem intihara kalkışmış, hem de yaşama sevincini sonuna dek yaşayan biri olduğunu duyanlar şaşırabiliyorlar. Aslında bu hayatı böylesine odaklı yaşamanın nedeni,  duyuş seviyesi yüksekliği sanırım.
   “Duyuş seviyesi yüksek kişiler”, duygularının çözünürlüğü çok yüksek, acıyı sonuna dek, mutluluğu sonsuz yaşayanlardır. Bu tanımı yaratıcı sanatçıların tümü için kullanabilir miyiz bilmiyorum, ama hasredebileceğim ilk yazar Tezer Özlü.
   Yaşantısının hakikatiyle yüzleşmek, o hakikati hücre hücre yaşamak onun yazını.
   Tezer Özlü, hayatının öğelerini zapt etmeye çalışmadan, olduğu gibi ama kendi köşesinden gördüğüyle yazınını örmüştü. Kendi sesini hayatın içinde mecburen tutulan özdenetimden sıyırarak kendi köşesinden yazmıştı.
   Evet, özdenetimsiz bir içe bakış.
   Zaten onun yaşantı yazıları da bu yüzden edebiyat. O yazdığı için, o öyle yazdığı için…
   Tezer Özlü’nün kısık sesiyle seslenişindeki içtenlik, kendi sesimize kılavuz.

(Sıcak Nal'da yayımlanmıştı.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...