Metroda treni kaçırınca, zihnimle bilgisayarımın ortak alanındaki Claire Danes fotoğrafı neden gözümün önünde beliriverdi?
Adım adım gidelim.
1-Trenin gideceğini gördüğüm halde hızlanmadım.
2-Adımımı atmama üç adımlık mesafe kalmışken treni kaçırdım.
3-Koridor boyunca yürürken yanımdaki demir banka oturmuş, elindeki kağıtları tek tek okuyan kadına baktım.
4-Ona bakınca aklıma Claire Danes geldi.
5-Aslında ona bakınca akla gelen Claire değil, Claire’in bilgisayarımdaki fotoğrafıydı. Bu durumda, fotoğraf bilgisayara olduğu kadar beynime de kaydolmuştu. Aynı sandaletten bende de olduğu içindir belki. Öyle çok kayıp düştüm ki o sandaletle…
6-Sonuçta zihnimin makineleşmesine ve sevgili bilgisayarıyla kullandığı ortak alana sevecenlikle baktım.
İşte bu demir bankta oturuyoruz.
Yeraltında geçen zaman vakit kaybı gibi gelmiyor nedense. O kısa sürede seçim yapabildiğim ve bunu uygulayabildiğim için belki. Okumak, yazmak, dinlemek ya da sadece bakmak...
Yalıtılmışlığın getirdiği konsantrasyonun kıymetini bilirim. Odaklanan insanın o müthiş dinginliği ve kendini yitirmişliği, daima ilginç, esrarengiz ve tutku doludur.
Bu fotoğrafta da Claire Danes tüm dikkatini elindeki kağıtlara vermiş. Herkes elindeki kağıtlara gömülmüş. Ben, Claire ve bekleyen kadın.
Bu gözlem ve peşi sıra gelen imgeler, çağrışımlar da işte, yalıtılmışlığın getirdiği odaklanma sayesinde. Ey bekleyen kadın, makineleşmiş maceracı hafızamın eğlenceli hareketi sayesinde, Claire Danes'le birlikte Pınar'ın Çağrışımlar Kulübü'nün ortak üyelerisiniz.
İşte tren de geldi. Hepimiz kalkıyoruz; ben, Claire, bekleyen kadın. Zihnimde bu gerçekleşmeyen görüntü ve hatta hikayeyle… Ellerimizde kağıtlar, bilgisayarlarımızda ve zihnimizde fotoğraflarla…
Sandalet mi? O yaşamıyor artık. Beni düşürmenin bedelini hayatıyla ödedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder