25 Ocak 2014 Cumartesi

Bir Küresel Döngü, Mürüvvet Türkyılmaz Sergisi


Mürüvvet Türkyılmaz’ın “bilinmeyen bölge, gittiği yere kadar” adlı sergisi 16 Şubat'a dek Depo’da.

Sanatçının üç yıl aradan sonraki ilk sergisi molanın patlamaya neden olduğunu, sıkışan havanın nasıl taze soluklar sağladığını gösteriyor…  

Sevgili Mürüvvet, açılış gecesinde kendi yarattığı, pek de eşi olmayan bir seçimle sergi alanında yer almadı, dışarıdaydı. Tophane’nin ara sokağında, Depo’nun önünde ve Açık Radyo’nun yanında bir yandan sohbete durup, bir yandan hani neredeyse “bilinmeyen bölge”ye elleriyle bıraktı bizi.

Tam da onun arzu ettiği gibi yalnız ve sükunetle sergiyi gezme, çağrışımlara kapılma ve etkinin işlemesi şansı kalbimi ve zihnimi açtı.



Girişteki 'Sırlar Odası’nda bir tam gün kalmak geldi içimden. Orada, elimde kağıt kalem, her bir formun beni götürdüğü yere manevi bir koşu isteği...  



“Dünyayı Elinde Tutan Çocuk”, zihnin “hep hatırlanacaklar çekmecesi”nde… Şeffaf branda üzerine düşmüş bir büyü bu...




 

Hemen söyleyeyim, Mürüvvet makine üzerinde çalışırken, hazırlık aşamasında meraktaydım. Nasıl bir makine olacak, nereye yerleştirilecek, izleği ne? Makineyi gördüğümde önceden bahsi geçen ve tanışmak istediğim biriyle sonunda tanışmış gibi hissettim. “gittiği yere kadar”ın kolona her teğet geçişinde, algıma bir şans, zaman ve olasılık bakışı saplandı. Bireysel ya da kollektif, gidilen yerin bir yandan da döngünün parçası oluşu elimden tuttu, beni içine çekti . Empati , felsefi örüntü ve insancıllık adına, hatta bazen bireyin isteklerini göz ardı etme pahasına baktığımız küresel bakışı sezdim kolona teğet geçen "gittiği yere kadar"da.
Hem de birbirinden çok farklı malzeme ve açılımlar yine bu küresellikte biçimleniyor ve bütünleniyorken...




Ve doğru, Şeffaf Çadır'a  bir şey yazmamak için zor tuttum kendimi.
Zaten katılım istiyor sanatçı, koşa koşa gitmeni ve senin de bu etkiyle yazmanı-yapmanı-eylemini.  Bu etki altndalıkla kendisini tebrik ederken "coşuyorum", dedim, "bana yaz de, hatırlat, yazmamı bekle."

Ertesi sabah uyandığımda Mürüvvet'ten bir mesaj vardı telefonumda.
Gece 2.30 - “işte böyle, yazmak gerek arkadaşım...”



 

6 Ocak 2014 Pazartesi

Sanat Hukukunda Kavrayış, Politika ve Hakkaniyet


 
Yekta Kopan'ın Milliyet Sanat'taki Noktalı Virgül köşesine,  ülkemizde Sanat Hukuku hakkındaki mektubumla geçtiğimiz yılın kasım ayında konuk olmuştum.
 
 
 
Mektubun tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.
 
 

              Sanat Hukukunda Kavrayış, Politika ve Hakkaniyet

 
Eser sahibinin haklarının ihlal edilmemesi, sanat kurumları ve taraflar açısından bir itibar meselesi olduğu kadar hukuki bir mesele. Sanat Hukukuna bakış ile hukuka genel bakış farklı yönlere düşmüyor. Hukukta hakkaniyete, hak aramaya, hakkını vermeye nasıl bakıyorsanız Sanat Hukukunda da bu böyle. Ama genel hukuk kurallarından ve Ticaret Hukukundan çok farklı, teknik, özel kurallarla…

Öncelikle sanat sektörü açısından kavrayış ve yasalar açısından politika gerekiyor.

KAVRAYIŞ: Konu sanatsa sıradan bir ticaret metasından ve anlayışından söz edilemez. Hâlâ kendi deyimiyle parasını verdiği anda şarkının, kitabın, video klibin, resmin vd. tüm sanat eserlerinin kayıtsız şartsız, tüm haklarıyla birlikte kendisine “ait” olduğunu sananlar var,  bu algı değişmeli. Çünkü sanatçının ve mirasçılarının mali ve manevi hakları, yasa gereği devam etmekte. Aralarında yapılan sözleşme ile mali hakların bir bölümü, o da sıralamak suretiyle yazıldığı takdirde geçerli olmak üzere, devredilebilir. İsmin belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını men etmek gibi manevi hakların devri ise yasal olarak mümkün değil. Yasa, eser sahibini korumakta ve boşluk halinde eser sahibi lehine yoruma gidilmesi gerekmekte.

POLİTİKA: Anayasa m. 64’te yer alan “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur,” ifadesi ise yeterli değil, eser sahiplerinin fikri mülkiyet hakkının korunduğu açıkça yer almalı . Sanatçı sadece “korunmalı” denilerek korunamaz. Neyi koruyacaksınız? Eser sahibinin ve mirasçılarının Fikri Mülkiyet Haklarını. Nedir bu haklar? Mali ve manevi haklar. 

Size sıkı bir örnek: Daha 1952’de FSEK hazırlanırken yasada yer alan ve “Eser sahibine eserin değerinde sonradan meydana gelen (ikinci, üçüncü satışlardan sonraki) artışlardan pay talep etme hakkı veren pay ve takip hakkı”nın uygulaması ile ilgili m. 45’te Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir kararname ile belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde” deniyordu. Peki, plastik sanatlarla ilgili pek çok kişinin “en önemli sorun” olarak belirttiği bu hususa ilişkin kararname ne zaman mı çıkarıldı? 2010’da… İşte böyle olmamalı. Uygulamasını sorarsanız, hak kullanılmayı bekliyor, aranmayı bekliyor, emsal bekliyor. Daha da önemlisi daha dava açılmadan ressama, heykeltıraşa bu hakkın ayrılarak teslimini bekliyor.

YA ESER SAHİBİ, SANATÇI? Bu noktada, önemli olan hakların aranması. Genel hukuk kurallarına göre hakkınızı nasıl aramalıysanız, aynı anlayış Sanat Hukuku için de geçerli.

Peki hak aranıyor mu? Haklar bilinmiyor ki… Meslek birlikleri, gruplar, platformlar yolu ile bilinçlenmenin adım adım sağlanması ve var olan hakların kullanılması gerek. Sanat eseri, sıradan bir ticaret unsuru olamaz, değildir dedik. Nitelim Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun en önemli maddelerinden biri de mali hakların ihlali halinde verilen zararda rayiç değerin 3 katı tazminat istenebilmesi hususu. Yakın zamanda yürüttüğüm bir davada, daha davanın başında, çok detaylı hazırladığımız bir dilekçeyi takiben, karşı taraftaki müzik şirketi haksız olduklarını anlayarak eser sahibinin hakkını teslim etmek istediklerini bildirdiler, sonuçta uzlaştık. Peki bu nasıl oldu? Dava açarak oldu, ancak dava açarak…  Sanat sektörünün yasa yönünden özelliği teknik ve detaylı bir alan olması ise, kamuya yansıması açısından özelliği ise itibar üzerine kurulu olması ya da olması gerekliliği.

Eser sahiplerinin üzerinde durması gereken ise iki husus var: Birincisi, aynı önleyici hekimlikte olduğu gibi bir sözleşmeyi imzalamadan önce mutlaka (mümkünse bu konuda uzmanlaşmayı seçmiş) bir hukuk danışmanına, avukata başvurmak ve böylelikle iradesi dışında bir hususa imza atmadığından ve yasal haklarının korunduğundan emin olmak, ikincisi de hakkı ihlal edilirse ve şartları gerçekleşmişse mutlaka dava açmak. Çünkü Sanat Hukukundaki mücadele sadece o kişinin mücadelesi değil. Gerek kulaktan kulağa dolaşarak sektörde örnek oluşturuyor ve tarafları doğru harekete motive ediyor, gerek davanın sonuna dek gidildiği takdirde Yargıtay’dan gelecek emsal kararla sonrasında aynı sorunu yaşayanlara fayda sağlanıyor. Bu, sinema, plastik sanatlar, müzik ve diğer  tüm sanat alanları için geçerli.

Sonuçta Sanat Hukuku incelikli, detaylı, hassas bir konu.  Devlet politikası ve sektörün duruşu sağlam, belirleyici olmalı.

Ve bunların hepsi sanat, hukuk, hak ve itibar meselesi...

 Pınar Sönmez - Kasım 2013

3 Ocak 2014 Cuma

Sanat Eserlerinde Sahtecilik Üzerine


Metropolitan Sanat Müzesi eski yöneticisi Thomas Hoving, “Sanat profesyonellerinin çoğunun itiraf etmek istemediği bir gerçek var: Bugün içinde yaşadığımız sanat dünyası, yeni, son derece aktif ve ahlak kurallarını hiçe sayan bir sanat sahteciliği dünyasıdır,” diyor.

Geçtiğimiz günlerde yalılarda sahte eserlerin bulunmasının ardından Miro Sergisi’ndeki bazı eserlerin sahteliği iddiası hem hukuk, hem sanat gündemine oturdu. Aslına bakarsanız tüm bu tartışmalar ve vakalar, aysbergin sadece görünen yüzü.

X. Adli Bilimler Sempozyumu kapsamında düzenlenen oturumda da Sanat Eserlerinde Sahtecilik’i konuşmuştuk.


 
Sahtecilik’in Fikri Mülkiyet ve Sanat Hukuku ile Ceza Hukuku açısından durumunu Legal Fikri ve Sınai Haklar Dergisi'nin uzman görüşü bölümüne yazdım. Sanat Eserlerinde Sahtecilik ile ilgili olarak kaynağın çok az olduğu Hukukumuzda bir başlık açmanın önemli olduğunu düşünüyorum.  “Sanat Eserlerinde Sahtecilik/Fraud in Artwork” Legal Fikri ve Sınai Haklar Dergisi, sayı 35’te; ilgilisine…


 
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...