18 Şubat 2015 Çarşamba

KAR TÜM GÜN, TÜM GECE SÜRDÜ. ŞİDDET DE!..

Kar tüm gün, tüm gece sürdü. Şiddet de!... 
Galata'da adım başı, dükkanların önünde, ara sokaklarda kartopu oynayan, gülen, bembeyazlığın tadını çıkarmaya, şu bunaltıda doya doya yaşamaya çalışan ne çok güzel yüz gördüm; gün boyu, gece boyu.... 
Meğer bunu bile fazla görüyorlarmış!... 
Şiddet bilinçaltının da, bilincin de en görünen ve en koygun, en kara noktasında çakıveriyormuş!
Her yerde; Meclisinden, sokağına dek....

Sema Kaygusuz'un kitabının adıdır: 'Yüzünde Bir Yer'. Aldığımız nefes, yüzümüzdeki güven, mutluluk, huzur aklı başında ilkelerden, temel hak ve özgürlüklerden, açıklıktan, tutarlılıktan, kullanılan dilden geçiyor. Gerek bireylerin, gerek devletin, gerek kurumların ilkeleri ve bu ilkeler ışığındaki tutumuyla, davranışlarıyla yol alır insanca bir hayat!... Hayat!...

Bugün aynı zamanda Tezer Özlü'nün ölüm yıldönümü... 18 Şubat 1986'dan beri aramızda değil Canım Özlü. Onun Leyla Erbil'e sözleri hep kulakta çınlıyor işte: "Burası bizi öldürmek isteyenlerin yurdu!" Güzel kitaplarını yeniden, yeniden elime alıyorum. Zaman Dışı Yaşam adlı senaryosunda da çok sevdiği Pavese'den alıntı yapıyor Özlü, "Yaşanacak bir yaşam vardır. Binilecek bisikletler var. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları vardır." Buruk mu buruk, tüm ülkeyle, geçen şu günlerle baş başa kalıyoruz hepimiz.


Talebimiz, isyanımız, insanlığımız, ancak böyle, ancak Yekta Kopan'ın bugün yazdığı gibi... "O kartopu, çığ olur."

8 Şubat 2015 Pazar

ALİ KAZMA SERGİSİ’NDE, ZAMAN VE GİZEM





"Saat Ustası…" Artık çalışmayan bir 18. yy. Fransız saatinin tek tek parçalarına ayrılıp tekrar birleştirilerek tamir edilişini izliyoruz. Tellerin, zillerin, küçücük aletlerin, büyüteçlerin arasına karışıyoruz. Basamak şeklindeki araçlar, sarı altın düzenekler nasırlaşmış parmakların arasında pervane gibi dönmeye başlıyor birden. Akışın saf birlikteliği… Zamanın parçalanmasından, bir araya getirilişine dek Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde”sine bir dokunuyorum o anda…



Ali Kazma’nın beklediğim sergisi Zamancı/ Timemaker, Arter’de. Sanatçı, 22 video art işi ile her bir duvarda, dünyanın baş döndürücü ritmi ile geziniyor.

Çekim yaptığı mekanlara tek başına girme tercihi, işlerinin içeriği ile ne kadar uyumlu!... Bu uyum, eserlere de yansıyor. Çalışma biçimini, masasını, ritüellerini sanatçının ve işinin parçası addederiz çoğu zaman… Bu nedenle Tomris Uyar’ın, Woolf’un, Tarkovski’nin günlüklerini de önemseriz. Fotoğrafçının, ressamın, heykeltıraşın atölyesinde olduğumda fotoğrafın, resmin içine girmiş gibi hissetmem işte bu sebeptendir…

“Ali Kazma çekimlere ayırdığı zaman sona erip saatlerce uzunlukta ham kayıtla baş başa kaldığında, kaydetmiş olduğu notları yanına düşer, onları birbirinden koparır, yerlerini değiştirir; zamanı imleyen rakamlar yapıtın gizli şifreleri gibi sayfalar boyunca devam eder.” Emre Baykal’ın da katalog yazısında aktardığı bu çalışma biçimi videoları notla, kayıtla, sezgiyle bütünlüyor.


Her duvarda ayrı ayrı izlediğimiz çalışmalardan serginin sürekliliğini birebir yansıttığını düşündüğüm ve yukarıda bahsettiğim Saat Ustası’nın yanında “Kristal” ve ”Rezistans” da hep aklımda kalacak.

Yeri gelmişken söyleyeyim, Arter’in hazırladığı veya hazırlattığı katalogların kitaplığımda güzel bir yeri var. Marc Quinn için hazırlanmış “ansiklopedi” dönüp okunanlardandı, Ali Kazma’nın bu sergisi için hazırlanan “fasikül” de öyle olacak…


Ali Kazma, 2012’de Barbara Polla’nın sorularını yanıtlarken, “Dünyanın gizemine ve karmaşıklığına bir şeyler ekleyebilen sanat yapıtlarını önemsiyorum,” diyor. Ali Kazma bu sergiyle elimden tutuyor, gizem ve karmaşanın belki de en kaotik kavramıyla, zaman'la macerayı anlatıyor; önemsediklerinin yanına oturuyor.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...