2 Mart 2015 Pazartesi

YAŞAR KEMAL'İ UĞURLARKEN... IŞIKLARINI SAVURARAK...



“Karanlığın içinden dağ çıktı, ışıktan. Döne döne, ışıklarını savurarak çekti denize aktı gitti.” 
Yaşar Kemal’in haberini aldığımda keder uçtu, elimden tuttu, kitaplığıma gittik birlikte… "Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana" tüy gibi havalandı buldu beni.

“Karanlığın içinden dağ çıktı, ışıktan. Döne döne, ışıklarını savurarak çekti denize aktı gitti.” 
İki cümleyle sarsan bir dil ustası için ne denir? İki cümlesini okumak onun için söylenecek her sözden daha gerçek, daha anlatıcı değil mi? İlk karanlığın ardından onu okuduğum ilk ânı hatırladım; Ağrıdağı Efsanesi… Kahverengi kaplı o güzel kitap, ortaokul yılları, beni bana götüren odam…Anadolu’nun cümle efsanesinin görkemi büyümüştü içimde. Hiç silinmeyen, silinmeyecek bir etki…


Bugün hep beraberdik… O etkiyle, o görkemli yüreği, dilin ustasını uğurladık. Binlerce insan, “Yaşar Kemal onurumuzdur,” diye bağırırken pek çoğumuzun ise düğümlenmiş yoğun duygulardan sesi çıkamıyordu. Gözyaşının eli, ses tellerimizi tuttu da seslenemedik. Alkışlarken onunla aynı çağda, aynı toprakta, aynı zamanda yaşamanın müteşekkirliğindeydik... Beraber, hep beraber…



Şimdi, kendimi de sizi de Ağrı Dağı Efsanesi'ne alayım, orada kalalım... 

"Ve dağ yürüyordu kaval sesinde. Ve uçurumlar, çığlar, ayaz gece, yıldızlar patlıyordu. Ay ışığı patlıyordu. Ve dağ bütün hışmıyla yürüyordu. Terlemiş, soluklanan... Bir ulu dev gibi göğüs geçiriyordu Ağrı. 
...
Sonra birden bütün çiçekleri, yıldızları, kokusu, alabalıklı, aydınlık suları, ceylanlı çölleriyle dünya Sofinin gözlerinin önünde yeniden açıldı. Gözlerinin önünde at başkalaştı. Atın keçe bellemesindeki güneş canlandı. Hayat ağacı yaprak döktü, çiçek açtı."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...