28 Ağustos 2012 Salı

BİR İLİŞKİNİN İLK SÖZLÜĞÜ - HENÜZ

Bir zarf. Bu, onu tanımlamaz. Yaşanacak demektir. Cümle içinde kullanımı: “Henüz öpüşmedik bile.” Olacak demektir. Bir vaad gizlidir içinde. Neler yaşanacak… ‘Seni düşlüyorum’un tek sözcükle tonlamasıdır. Üstelik kızgınlıklar, hayal kırıklıkları istiflenmemişken… Kredisi sonsuzken…

2 Ağustos 2012 Perşembe

BİR İLİŞKİNİN İLK SÖZLÜĞÜ



                                        
   Ne var ki, o değişiklik olmuştu bile; bir ırmak gibi, bir çöl gibi doğal bir sınır çizgisi,  onları odadaki kalabalıktan ayırıvermiştir. Birbirlerini tanıyorlardır.
TOMRİS UYAR, YÜREKTE BUKAĞI
                                              
   Babası, küçük kıza iki hayvan söylerdi. Kedi ile keçi, kuş ile kurbağa… Kız, babasına bu hayvanların masalını anlatırdı. Hiç anlatılmamış, o anda, o odada yarattığı masalı. Sonra baba anlatıcı olurdu. İkisi de masalları akıllarında tutmazlardı. Nasılsa her gece ikisinden de yeni bir masal. Bir diğerinin seçtikleriyle… Kız, masal anlatmayı böyle öğrendi. Olandan olmayanı, gerçekten gerçek dışını yaratmayı…  Anlatırken yaşamayı da…
   Şimdi masalları tek başına ve kendine yazıyor. Sözcükleri o buluyor, çıkarıyor. 
   Biri var. Ama onun sözcükleriyle değil, onun getirdiği çağrışımlarla… Bilinci sıçrayıp duruyor.


ASİMETRİ: Onun yanında başka, yalnızken başka bir ruh hali ve üstelik bu iki hal tersler birbirlerine. Neşeyle hüzün habire yer değiştiriyor. Gelişiyle gidişinin sana etkisi bu. Zıtlıktan farklı. Bir gözü yukarıda bir gözü aşağıda bir yüze bakmanın verdiği tuhaf his.

BEKLEYİŞ: Bir durum değil, eylem. Kendine dönerek ve başka bir şey yapmadan, öylece durmak zorunda kalmak… Hayatının yerle bir edilişine tanıklık ettiğin duraklama dönemin. Bir totaliter yönetim var içinde. Bekleme, hayatı ihlal ediyor.

EL: Daha eline bile dokunmamıştır. Ama sözcükler… Mahrem olan beden değildir belki de… Senin mahremiyetine çoktan adım atmıştır. Konuşulanlar, başka ve kontrolsüz bir hayat oluşturmuştur.
        En yorgun organındır. Hem bu kadar masum, hem bu kadar dokunaklı… El. Ellerinden çivilendin.

GECE: Ağırlatıcı sebeptir. Fena olursun. Gecenin içinde değilsindir. Gece bir zaman da değildir şimdi. Bir yerdir. İçinde dolaştığın, gezindiğin, hani “küçük bir odada yaptığın bir yolculuk”tur. Gündüz bir şekilde idare etsen de gece zordur. Sen yine de kaybolmazsın. Yazarsın. Yazı, senin işaret fişeğindir.

GECE UYANMALARI: Uyandığımda bir daha uyuyamıyorum. Ya korku ya kösnü. Sıkıcı. İstem dışı. Gecenin bir vakti uyanıkken kuşların ötüşünü, trenin hızla geçişini duyuyorum. Kuşlar orada hep ötmekte, trenler hep geçmekte aslında. İstek hep orada;  bir pırpırın havalanmasıyla pikeler yaparak kalbimde ve boğazımda salınmakta. Gecelediğimde olduğu gibi yavaş yavaş yorgunluğa teslim olmak değil. Farklı… Arı kovanı dimağıma uyuşukluk, halsizlik eşlik ediyor.
         Gece yazdığın bir şeyi gönderme sakın kimseye. Alkol gibidir, sonra hatırlamaz, öyle hissetmez ya da o kadar açık vermek istemezsin. En iyi şiirlerini yazmak için henüz acı çekmemiş bir şairsindir. Nelerle karşılaşacağını sezer, hatta bilir ama kaçamazsın. Sabahla birlikte yine gün ışığına kanar ve hayat sözleşmeni yenilersin. O’nu görene, duyana kadar da sözleşmeye sadık kalırsın.

GERÇEK: Filmden çıktık. Yönetmene dedim ki, “Çok değil mi arka arkaya üç kanlı cinayet?” “Gerçekte altı cinayet vardı,” dedi bana.

                   Hayat, kurgudan daha ağır ve şaşırtıcıdır. Bu, yıllar önce tesadüfen aynı yerde bulunmanız için de geçerlidir, ortak tanıdıklarınız için de... Ağzınız açık kalır. Anlam yüklersiniz. Tesadüfler gerçektir. Diğerlerinden farkı, anlamlıdır. Bir sanat eseri gibi…

GÜVEN: Serin bir denize adımını atıyorsun. Duyduğun ürperti: Heyecan.
                Yüzüyorsun. Duyduğun zevk: Heyecan+Güven.


HAYAL: Çoğu kez hayalden gerçeğe dönüşürüz. Kötü olan gerçekten hayale dönüşmek… Üstelik her gerçeğin de bir hayal dokusu vardır, o ayrı.

HATIRLAMA: Ona ilk mahrem sözü “Sarılmak istiyorum,” olmuş. Olmayabilirdi de. O sırada adamın üzerinde siyah, yakalı bir tişört vardı. Kadın, onun masanın üstündeki çıplak kollarını görüyordu. Adam o soğuk havada gidip de o tişörtü giymese… Bir siyah tişörtün yaptıklarına bakın!
  Gerçi, o zaman da beyaz gömlekten gözüken duru boynu olurdu belki… O da olmadı, onun dudaklarının kahve fincanında bıraktığı bir kahve damlası...
   Hatırlanan nesnenin değil, hatırlayan zihnin sihri her şey.

HENÜZ: Bir zarf. Bu, onu tanımlamaz. Yaşanacak demektir. Cümle içinde kullanımı: “Henüz öpüşmedik bile.” Olacak demektir. Bir vaad gizlidir içinde. Neler yaşanacak… ‘Seni düşlüyorum’un tek sözcükle tonlamasıdır. Üstelik kızgınlıklar, hayal kırıklıkları istiflenmemişken… Kredisi sonsuzken...

HESAP: Hesap-kitap-kurallar-planlar-gardını alarak
                Hesapsız-kitapsız-kuralsız-plansız-gardını almadan
                Her şey bu iki satır arasında yaşanmıyor mu?

KONTROL: Hiçbir şey senin kontrolünde değil şimdi. Tek başına ip atlarken şimdi bir başkasının salladığı iple oynamaktasın. Tehlikeli; daha zevkli... Bir kere ipi verip oyuna evet dedin mi, tek başına oynamak artık mümkün değil...

Nerede ne yiyeceğine sen karar verirken şimdi başka ve bilmediğin bir öneriyle gelmekte mesela. Uzun süredir alışveriş listesini sen hazırlıyorken şimdi kalem bir başkasının elinde. Sen sadece alıyorsun...

KONUŞMAK: Sanki sevişmek.... İkisinin de baş aktörlerinden biri dil olduğu için mi? Ses? Her söz güçlendirici, yapıcı, karıcı. Ama ironi de mevcut: Asla düşünmediğin şeyleri söylediğin oluyor onun yanında, değil mi? Ya senin hoşuna gidenler de onun düşünmediği, öylesine ağzından çıkıverenlerse?
  Öte yandan, kendine ne çok kızıyorsun! Niye onu söyledim, niye eksik konuştum, şundan da bahsetseydim… Ama böyle. Egon yerlerde. Çünkü emin değilsin hiçbir söylediğinden. Sözlerinle kendini eziyorsun.
   Tekrar okuyorum yazdıklarımı… Evet, başka bir ben bu.

SABIR: Yıllar geçtikçe bir şeyleri sırtınızdan atıyorsunuz da aşkta yük değişmiyor. Tek bir fark oluyor: Bir parça daha sabır. “Kör sabır,” der Mungan. Artık o kadar da kör değil. Her yaş, sabrını büyütüyor.

SAVAŞ/YENGİ: İlk zamanlar. Önce kim aradı, ne oldu, bu ne demek? Bunların gerçekten bir önemi var mıdır acaba? Gerçek bir şey için bkz: HESAP

SUSMAK: 1- Zor tabii senin gibi çok konuşan bir insan için... Ama söyledi sana: “Çok konuşacağız, çok susacağız.” İma ve açıklık, aynı anda…

SUSMAK: 2- Ona hayatını anlatmak istersin, gittiğin filmi, aslında onunla izlemediğin için bir noksanlık hissettiğini, okuduğun kitapları, yediğin yemeği, her şeyi anlatmak istersin. Der ki, “Çok konuşmak ve çok susmak istiyorum ben.” Hayır hayır, “Yeter kadın sus,” demiyordur. Başka bir şey bu…
Belki de “Yeter, kadın sus” diyordur…

ŞÜPHE: Bilmediğin topraklara, göreve giden bir elçisin. Değerlerinden, hayatını kutlama biçiminden endişe ettiğin nokta. O çok mu iyi yaşamıştır bugüne dek ve verdiği kararlar mutlaka doğru mudur? Sen onun kadar kıymetli misin? Yüzme bilmeden denize atmışlar seni. Bu, kendi gözünde bir “Ona Hayranlaşırken Kendini İtibarsızlaştırma Dönemi”. Muğlak her tür söz seni daha da üşütür, küçültür. Zaman geçtikçe, şüphelerin gölgesi çekildikçe “İtibarını, İadeden Öte, Katbekat Arttırma İsteği” başlar.

ZAMAN: Kendini bıraktın mı, kötü bir sürümün oluyorsun. Bilinmezlik bunu getiriyor işte. Biliyorsun, bazen tek bir söz tek bir olay buza dönüştürebilir insanı. Zaman ne kadar geçerse kazasız belasız, o kadar uzayabiliyor an...
Saatlerin tozunu almak ve havalandırmak için sabahı bekleyecek, zorla aydınlanan aleladeliğin içinde nefes alacaksın...

(Kitap-lık'taydı.)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...