Resmin içindeydin…
Baş döndürücüydü, çünkü sen gri kıştan çıkagelmişken aklın renge battı. Hayat da, kış da ağızda patlayan şeker oldu bir anda. Saniyelik heyecanların getirdiği noktasız yükselmeler yaşadın.
Şiddetin göz alıcılığına kapıldın.
Bir komünde başıboş gezerken her adımda çarptığın renkli oksijen tanelerini avucuna alıp soludun. Tanecikler burnunu okşaya okşaya birbirlerine eklenerek ciğerini genişletti.
Konrad Winter'ın sende kalacağını anladın.
Azadeh Razaghdoost soğuk bir soluk verdi, diriltti seni
Argun Okumuşoğlu’yla ayaküstü sohbette, eserlerin nasıl taşındığından tut, nerede yapıldıklarına dek pek çok şey konuştun.
Anastasia Kohorislova’da durdun, daha doğrusu o seni durdurdu. Etkilendin, hem de onu bir çukura gömdün, daha sonra dönüp çıkarmak üzere…
ve o sırada bir de sevgili arkadaşına rastladın. Şaşırdın, şaşırmamalıydın; kim buraya koşa koşa gelir desen akla ilk o gelirdi çünkü. Daha pek çok tanışma ve karşılaşma arasında yol alırken her bir çalışmadan sonra zihninde bir virgül attın.
Devrim Erbil’in 'İstanbul’a Dokunmak' adlı canlandırmasında ekrandan yükselen beyaz kuşlardan birini havada yakalamışsın meğer, yokuş başında durup göğsünden çıkardın. Onu severken sen de kente dokundun.
İyidir noktasızlık…
İyidir noktasızlık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder