Woody Allen da Midnight in Paris’te Owen Wilson’dan yarattığı genç, her zamankinden daha az nevrotik, belki daha heyecanlı ve heyecan verici bir Woody sayılabilecek karakteri Gil ile Paris düşü yaratıyor.
Film herkesin Paris’iyle açılır. Açık havada, güneşin üzerine asılı kaldığı, pırıl pırıl bir Paris. Belli ki güneşli Paris görüntülerini izleyen seyircilerin özlem ve zevkle gülümsemelerini ister yönetmen. Film ilerledikçe Gil ile nişanlısının beklentilerinin ne denli farklı olduğunu görürüz. En çok ihtiyacı olduğu anda, Külkedisi masalındaki gibi çanlar geceyarısı için çalarken gelen atlı araba ile Gil’i kendi altın çağı olarak gördüğü 1920'ler'e götürür. Yazar Gil’i şaşkınlığa düşürecek olansa tanıştığı kişilerdir: Hemingway, Scott Fitzgerald, (A Moveable Feast’te adı çok geçen) Gertrude Stein (ki Kathy Bates enfes iş çıkarmış), Bunuel, Dali (bir kısa ve harika performans da Adrien Brody’den)…
Güçlü bir nokta var tam burada. Woody Allen bu dünyanın var olduğunu söylüyor. Gerçeküstünün gerçek olduğu yer Allen’ın sineması. Burada gerçeküstü, bir realite. Eğer yönetmen bunun fantastik, hayali, gerçek olmayan bir dünya olduğunu ve bir fantezi olduğunu iddia etseydi Gil'i arayan dedektifi de o arabaya bindirip saraylarda kaybettirmezdi. Allen, eski kara mizah anlayışını gerçeküstünün realize edilmesi temasında sürdürürken konu, mekan ve diyaloglarda daha pırıltılı bir sinema yaratmak istiyor.
Herkesin Paris’iyle başlayan film, Gil’in hep arzu ettiği yağmur altındaki Paris’le son bulur. Gil gerçekten düşe kaydıkça kendini bulur. Hep hayalini kurduğu yağmurlu Paris sokaklarında bırakırız onu. Tüm bu macera onun kendi Altın Çağ'ını yaratmasını sağlamıştır.
Filmi izledikten sonra Woody Allen okumak istedim. Eğrisi Doğrusu‘yu (Siren Yay, çev: Garo Kargıcı) okuyordum ki Sanem Sirer, Woody’nin bu filmi yaparken sözkonusu kitaptaki ‘Yirmili Yıllardan Bir Anı’ adlı öyküden yola çıktığını belirtti. Derhal okuduğum ve ilk kez 71’de yayımlanan öyküde de yazar, Hemingway, Picasso, Fitzgerald, Gertrude Stein’la karşılaşıyor. Heyecan verici olan, öykünün yıllarca sonra bir film olarak karşımıza çıkarak hayatın ve yaratılanların bir zincir oluşturduğunu açıkça göstermesi...
Üstüne üstlük filmde önemli bir yeri olan ve belli ki onun üzerinden aktığı aşikar Heminway’in de İhtiyar Balıkçı ve Deniz adlı romanını, yıllarca önce aldığı bir notu çekmecede bulması sonucu yazdığı düşünülürse…
Benim için zincirin büyülü son halkası… Uzun yürüyüşleri sırasında Gil, ikonik kitapçı Shakespeare and Company’den çıkar.
Hemingway’in elimdeki A Moveable Feast adlı kitabı nereden mi alındı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder