Márquez, ‘Aşk ve Öbür Cinler’de Bernarda’nın bir panayırda izlediği, sırf bilek gücüyle bir güreş boğasıyla boğuşan adamı anlatır. ‘Adamın fok derisi gibi bir teni olduğunu, kıvrım kıvrım gövdesi, daracık kalçaları, upuzun bacakları olduğunu,’ söyler. Ekler sonra, “yaptığı işi inkar eden narin elleri vardı.” Okurken, erkeğin güç gösterisinin ve erkeğin doğaya karşı gelen gücünün (neticede diğer güreşçi de doğanın bir parçası değil mi) bir ihtişamı var gerçekten, diye geçirmiştim içimden.
Bennu Gerede’nin yağlı güreşe tutuşmuş pehlivanlara ilişkin çalışmalarını görünce Márquez’in satırlarını hatırladım. Ne de olsa Gerede de, ’Geleneksel Yağlı Güreş müsabakası erkek vücudu politikalarının, erkek gücünün güzelliği ve erkek gücünün belirsizliğinin aynası bence,’ diyerek bu ihtişamı kaydediyor.
Gerede’nin “Bu unutulmuş spora duyduğum büyük hayranlık ve saygıyla, 'kispet' denilen efsanevi deri pantolonlar içindeki erkek gövdesinin bu en güçlü biçimlerinde beliren erkeğin üstün hakimiyetinin farkındalığını ve tensel duyarlılığını portrelemeye çalıştım,” dediği fotoğrafları Chalabie Art Galery’de ‘Kiss&Bet’ adıyla sergileniyor. Sanatçı, bu son derece erkeksi çalışmalara, Swarovski kristallerini ekleyerek parlak bir doku kazandırmış. Taşlar, bu derece sert imajlar üzerinde tezat bir vurgu yaratarak “estetik bir yan güç” türetiyor. Bu doku kazanımının güreşteki hareketliliği, tendeki ışıltıyı da verdiğini düşündüm o an.
Ne dersiniz, fotoğrafların üzerine taşları ekleyen Gerede’nin eli, Márquez’in anlattığı narin ele benzemiyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder