Marguerite Duras, “Daha yazılırken bile bir varoluş nedenine sahip olmayan kitabım olmadı,” diyor.
Peki Duras’ın Can Yayınları tarafından son basılan romanı “Bir Yaz Akşamı On Buçukta”nın[1] varoluş nedeni ne?
“İlişkiler ve ilişkilerin biçimlendirdiği insanları anlatmak,” diyebiliriz pekâlâ.
Çıktıkları gezide kocası Pierre’in, kendilerine eşlik eden Claire’e olan ilgisine seyirci kalmayı seçen, evliliğiyle ilgili sessiz bir hesaplaşmaya giren Maria.
Hem karısını kaybetmek istemeyen, hem de hayatındaki büyük yeniliğe hayır diyemeyen ve ikilemi iliklerine dek yaşayıp, hayatındaki kadınlara da yaşatan Pierre.
Maria’ya karşı kendisini sorumlu hissetse de Pierre’e olan sevgisinden kuşku duymadığımız Claire.
Yazar, ikilem içindeki üç karakterin düşüncelerini okumayı değil; olanı, görüneni, izleneni anlatmayı seçiyor. Bu tutumu, tam olarak romanın içeriğiyle de örtüşüyor. Maria da görünenle yetiniyor, daha fazlasını açıkça bilmek, duymak istemiyor. Ne fark eder ki?
Okur için de aynı durum geçerli: Onların beyinlerinin içine girsek ne fark eder? Karakterlerin ruh halleri, tepkileri zaten bilmemiz gerekeni vermiyor mu?
MARIA’NIN YALNIZLIĞI
Romanı okurken, bir kış akşamı, arkadaşlarla yaptığımız sohbeti hatırladım. İçimizden biri eşinden yeni ayrılmıştı. Ayrılmayı düşünen başka bir arkadaş, ona, “Ben de ayrılmak istiyorum, ama yalnızlıktan korkuyorum,” dediğinde ayrılanın yargısı netti: “Ayrılma, çünkü sen henüz o noktaya gelmemişsin. O nokta, ‘Yalnızlık bile bundan daha iyidir,’ dediğin andır.” İşte roman bunu sorgular: Maria o noktaya gelmiş midir, o noktaya nasıl gelinir?
Maria, kocasının bir başkasıyla gözleri önünde serpilen ilişkisini izlerken biz de Maria’nın yalnızlaşmasını izleriz.
Maria, gözlerinin önünde olgunlaşan bu ilişkiye müdahale etmiyor. Kocasının bir başkasıyla yakınlaşmasına neden müdahale etmiyor; neden onunla kavga etmiyor; neden ona engel olmuyor? Çünkü artık engel olmak istememektedir. O da Pierre’i sevmenin ne olduğunu biliyor ve Pierre’e olan duyguları onun için savaşacak kadar güçlü değil. Artık değil. Dillendirmese de Maria’nın isteği, kendisini çok isteyen bir erkektir; özünü, iradesini bağladığı bir erkek değil. İşte romanın, Maria ve diğerlerinin yolculuğunun nedeni ve gösterdiği süreç budur.
Duras sormaktadır: Uzun soluklu ilişkilerde eylemsizlik ne zaman başlar? Başka bir ilişkinin eyleme geçtiği noktada mı? Yoksa başka bir ilişkiye başlama, evlilik içindeki eylemsizliğin bir sonucu mudur? Bir kadın evliliğinin bitmesine ne zaman, nasıl izin verir? O ânı nasıl yorumlar? Maria özgürlüğünü teslim ettiği evliliğinin elinden onu tekrar almak istiyor.
Yorulan Maria yalnızlığa meyletmektedir. Nitekim, Duras açıkça yazar: “Maria yeni yalnızlığını karşılamakta ve hatta ona alışmaktadır.”
Bu noktada, Duras’nın makalesine dönmeli. “Kitap yazan birinin, çevresindeki öteki insanlarla arasına her zaman bir mesafe koyması gerekir. Yalnızlıktır bu. Yazarın, yazılı şeyin yalnızlığıdır. ... Yalnızlık hazır bulunmaz oluşturulur. Yalnızlık, yalnız başına oluşturulur….Yalnızlık, o olmadan hiçbir şey yapamayacağınız şeydir.”[2] Yalnızlığın kitabını okumuş yazar, Maria’nın da artık yalnızlığa hazır olduğu kanaatine varıyor. Artık…
Peki ya erkek neler yaşamaktadır? İki kadın sessiz, duygulu, heyecanlı bir bekleyiş içindeyken, ‘sır oyunu’nu sürdürdüğünü zanneden erkek, sessizlik anaforundadır. Pierre’in “Tatile çıktıklarından bu yana bu iki kadının arasında suskun kalıyor,” diye anlatılması da tesadüf değildir. Duras, erkeğin suskunluğuyla eylemsizliğin başladığı ve evliliğinin böylelikle bitmeye yüz tuttuğunu hissettirir. Pierre, ‘Sorgusuz Ada’ya düşmüştür ve hayatını sorgulaması gerektikçe küreklere yapışır, adasına kavuşur. Her kürek çekişinde hayatını ve sorunlarını iter.
Bu arada, yaptıkları yolculuk esnasında yaşanan ve yerel halk tarafından ilgiyle takip edilen bir aşk cinayetiyle bu hikayeye paralel başka bir hikaye yaratılır.
İkinci hikaye, üçünün de aralarındaki ilişkilere bakış açılarını metaforik bir dille anlatmalarına, ifade etmelerine yarıyor. Yaptıkları yorumlar, yorum yapan her kimse onun hayatını ve nasıl yaşadığını gösteriyor.
Bu arada Maria, kaçan Rodrigo Paestra’yı kurtarmak istemektedir. Aslında Rodrigo’yla kendisi arasında gizli bir paralellik kurmuştur. İkisi de aldatılmışlardır. Rodrigo’nun kaçma süreci, Maria’nın Pierre’den uzaklaşmasıyla eş zamanlıdır.
Duras,“Maria ve Rodrigo Paestra dışında herkes uyuyor,” diyerek iki karakterin paralelliğini açıkça gösteriyor.
ALKOLÜN ROLÜ
“İçmesine her zaman izin verecekler, içme isteğini her zaman koruyacaklar, her zaman.” Çünkü bu sayede Pierre ve Claire yalnız kalıyorlar. Alkole bir görev atfedilmiştir ve herkes bu rolden memnundur. Uyuşan Maria, Pierre ve Claire’in ilişkilerine müdahale etmez; Pierre ile Claire de Maria’nın alkollü olması sayesinde yalnız kalabilmektedirler. Nitelim, Duras açıkça dile getirir: “Kadın alkole, Pierre Claire’e dayanamıyor.”
Alkol Maria’nın, içinde bulunduğu zorlukları uyuşarak atlatmasını kolaylaştıran yardımcısıdır. Maria, alkolle tepkisizleştirir kendini. Duras’ın kadınları alkolle hayattan kaçarlar. Duras, ‘Sevgili’de de alkolü ayrıntılı bir şekilde ele almıştı. Sevgili’de anlatılan genç kız der ki: “Alkolün yüzü alkolden önce geldi bana”. Duras’nın anlattığı kadınlara alkol kol kanat gerer, arkadaş olur.
Nitekim Duras, yalnızlık kadar alkolü de sevmektedir. Yukarıda söz ettiğim makalede Duras, “Yalnızlık ayrıca şu da demek: ya ölüm, ya kitap. Ama her şeyden önce alkol demek.” Duras, Maria’yı kendisinin yakından bildiği yalnızlığa kavuştururken, kendisinin çok sevdiği alkolü de yanına yardımcı olarak vermektedir.
ANLATIM VE DİL
Kurduğu dünyada tekrarları seviyor Duras. Tekrardan çekinmeyerek karakteristik özellikleri daima yaşatması sayesinde, mekanın ve zamanın içine girmemizi, daha da önemlisi orada kalmamızı sağlıyor.
Şimdiki zamanla yazması sayesinde öykü adım adım takip ediliyor. Bu, sıcak ve rahat bir okuma sağlıyor. Öte yandan, olacakları haber vermekten çekinmeyen bir kurguyu tercih etmesi onun kendine olan güvenini gösterdiği kadar, okurun da ona güvenini arttırıyor.
Evliliğin, aşkın, yalnızlığın ve ilişkilerdeki yalnızlığın portresini çizen Duras, ne kadar kaçarsanız kaçın, bir noktada hesaplaşmanız, yüzleşmeniz ve karar vermeniz gerekeceğini fısıldıyor.
(Cumhuriyet Kitap'ta yayımlandı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder